|
|
|
|
Milli Eğitim'de neler oluyor?
|
|
|
Milli Eğitim kazanı fokur fokur kaynıyor.
Bir yandan çıkarılan yasalar yargıdan dönüyor. Öte yandan üst düzeyde
peş peşe istifalar yaşanıyor. |
Oysa yapacak çok iş var. Çözüm bekleyen onca sorun varken, enerjinin boşuna
harcanması hiç de doğru değil.
Örneğin kasım ayında yıllar sonra ilk kez Milli Eğitim Şûrası toplanıyor.
Talim Terbiye Kurulu Başkanı ve ilköğretim genel müdürü olmadan bu şûra nasıl
gerçekleşecek?
Bu konuda, bakan da dahil kiminle konuşsanız, herkes kendisini haklı görüyor.
Doğru olan kendileri. Yanlış yapan başkaları. Dışarıdan görünen ise koz kocaman
bir kaos...
Yeni başkan
Talim Terbiye Kurulu başkanlığına Doç. Dr. İrfan Erdoğan getiriliyormuş. Kararnamesi
hazırlanmış. Yakında ataması gerçekleşecekmiş. Erdoğan, eğitim camiasının
yakından tanıdığı bir isim. İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi'nde
öğretim üyesi. Her ne kadar özel okulcularla çok içli dışlı olup genel eğitimden
çok, onların sorunlarıyla ilgilense de iyi bir isim. Birikimli, objektif ve
akademik. Anlaşılan o ki Bakan Çelik, kadrolaşma iddialarından kurtulmak istiyor.
Talim Terbiye Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın karargâhı, yani beyni. Cumhuriyet'in
ilk yıllarında çok önemli bir konuma sahipti. Üyelik, askeriyede paşalığa,
yargıda Yargıtay üyeliğine, üniversitede profesörlüğe eşit bir konumdaydı.
Herkes üye olamaz, bakanlar keyiflerine göre üye atayamazdı. Ama son yıllarda
yolgeçen hanı oldu. Kurallar değişti. Bakanlar ne derse o oldu. Bir gün ak
dediklerine, yarın kara diyebildiler.
Umarız yeni başkanla, o eski saygın kimliğine yeniden kavuşur...
Milli Eğitim Bakanlığı'nın 600 bine yakın personeli var. Türkiye'nin geleceğini
onlar inşa ediyorlar. Ama gelin görün ki, ne zaman üst düzey bir bürokrat
atansa, bakanların gözü hep dışarıda oluyor.
Bu konuda geçmişteki bakanlarla hep tartıştık. Kurumu yeterince tanımadıkları
için kimi atayacağız ki, bu koltuğu dolduracak uzman mı var dediler. Bu yüzden
başta müsteşarlar olmak üzere kilit görevlere hep akademisyenler atandı. Ve
birkaçı dışında hiçbiri de koltuğunun hakkını veremedi. Çünkü eğitime alışmaları
uzun zaman aldı.
Eğer 600 bin kişilik eğitim ordusu, kendi içinden bir müsteşar, müsteşar yardımcısı,
genel müdür ya da Talim Terbiye Kurulu Başkanı çıkaramıyorsa, vay haline.
Ben bu konuda bakanlara katılmıyorum. Öğretmen ve idareciler içerisinde, bu
görevleri layıkıyla yapabilecek gerçekten çok donanımlı isimler var ama arada
yok olup gidiyorlar.
Milli Eğitim müdürleri, Talim Terbiye Kurulu üyeleri, müfettişler ve yurtdışı
eğitim ataşeleri, hep politik öncelikler dikkate alınarak seçiliyor. Bu yüzden
de yükselmelerine olanak sağlanmıyor. Halbuki kendi hiyerarşik düzenleri içerisinde
hemen her koltuğun onlarca adayı olmalı. Tıpkı Genelkurmay'da, yargıda ve
üniversitelerde olduğu gibi...
Anaokullarına ne oldu?
Anaokullarında büyük sıkıntı yaşanıyor. Tam gün eğitim yapan okullar, bir
anda yarım güne indi. Veliler perişan oldu. Neymiş? Okulöncesi öğrenim görenlerin
oranı yükseltilecekmiş. Oldu olacak, diğer okulları da yarım gün yapsınlar!
Bu nasıl mantıksa. İşte gelen yüzlerce mektuptan biri:
"Anaokullarıyla ilgili yönetmeliği okudunuz mu? Okulların bitmesine iki
ay kala bizi okulda topladılar. Ya çocuğunuzu alırsınız ya da yarım gün gönderirsiniz
dediler. Şaşırdık, öfkelendik. Burası Türkiye dedik. Öfkemizi içimize gömdük.
Çünkü elden bir şey gelmiyor.
Öğretmenim ve her gün sabahtan akşama kadar okuldayım. Kendi okulumda çocuğumu
yarım gün okula getireceğim, peki diğer yarısında ne yapacağım? Yüce devletimin
bana vereceği cevap; ne halin varsa gör. Umurumda bile değilsin. Git özel
anaokuluna ver. Her şey bu kadar basit mi?.."
Kaynak:Milliyet-Abbas Güçlü- aguclu@milliyet.com.tr